17 Eylül 2014 Çarşamba

Satranç Kitapları Bloguna Davet Ediyoruz




Satrançta ustalaşmak istiyorsanız satranç kitapları vazgeçilmezdir. Artık günümüz teknolojisi ile çeşitli eğitim videolarını takip edebilirsiniz, online satranç oynayabilirsiniz ve DAEM Chess Studio tarzı programlarla çalışabilirsiniz. Yine de iyi satranççı olmak için satranç kitapları şarttır. Günümüzdeki tüm iyi satranççılar pek çok kitabı eskitene kadar incelemişlerdir.

2000'li yıllarda Türkiye'de basılan satranç kitapları o kadar azdı ki tercih şansınız yoktu. Satrancı seven birisi bulabildiği tüm satranç kitaplarını alır ve defalarca okurdu. Kahraman Olgaç'ın şimdi yetersiz gelecek kitapları bile bulunmaz nimetti. Bu arada o kitaplara minnet duyduğumuzu de belirtelim ve Olgaç'ı analım.

Günümüzde ise satrancın yaygınlaşması ile satranç kitaplarının sayısı çok arttı. Tabii pek çok yayınevi hızlı kazanç sağlamak amacıyla genelde yeni başlayanlara ağırlık verdi. Bununla beraber Analiz Satranç gibi değerli bir yayınevi üst düzey pek çok kitaba da imza attı. Şu anda tam sayıyı vermek mümkün değil ama Türkçe satranç yayınlarının 150'ye yaklaştığını söyleyebiliriz. TSF'nin de çeviri konusunda katkıları yüksekti şüphesiz. "Zürih 1953" gibi bir turnuva kitabının basılabileceğini eskiden hayal bile edemezdiniz.

Bu kadar çok kitap olunca tercihte bulunmak da zorlaşıyor. İşte bu noktada size yardımcı blog adresini veriyoruz: Satranç Kitapları

Sitede sadece Tükçe değil aynı zamanda yabancı kitaplar da incelenmekte.

16 Eylül 2014 Salı

Satranççıların Raşamon Hikayesi



Akira Kurosawa'nın Roshomon filmi olayların 3 değişik açıdan anlatılması üzerine kuruludur. Gerçekten de herkesin değişik bakış açısı veya anlatımı değişik sonuçlar oluşturabilir.

Ne kadar doğru olduğu tartışılır ama hikayemizi bir satranç esprisi olarak da algılayabilirsiniz. Eski Türkiye satranç şampiyonları Adnan Şendur,  Cem Karadağ ile satranççı Zaven Çiğdemoğlu o günü şöyle anlatıyor.

Adnan Şendur:

O gün İstiklal caddesinde yürüyordum. Eski arkadaşım Zaven Çiğdemoğlu'nu gördüm. Merhabalaştık, kucaklaştık. Beni adadaki evine davet etti. Tam gidiyorduk ki Cem Karadağ bizi gördü. Yapışkan bir adamdır. Kaçalım dedim ama bizi yakaladı ve ısrarla o da gelmek istedi. En sonunda çok uzatınca kızdım patlattım bir tane. Yere düştü, iyice dövdüm. O sırada polis geldi. Ben askerdim, Cem Karadağ aldı götürdü.

Cem Karadağ:

O gün İstiklal caddesinde yürüyordum. Eski arkadaşım Zaven Çiğdemoğlu'nu gördüm. Merhabalaştık, kucaklaştık. Beni adadaki evine davet etti. Tam gidiyorduk ki Adnan Şendur bizi gördü. Yapışkan bir adamdır. Kaçalım dedim ama bizi yakaladı ve ısrarla o da gelmek istedi. En sonunda çok uzatınca kızdım patlattım bir tane.Dövüş sırasında ayağım yere kaydı ama yerden ölümcül darbeler vurdum. O sırada polis geldi. Polis bunu aldı götürdü.

Zaven Çiğdemoğlu:

İstiklal caddesinde yürüyordum. Bir de baktım ki ileride gürültü patırtı var. Yaklaşınca Adnan Şendur ve Cem Karadağ'ın kavga ettiğini gördüm. Sonra polis geldi ve bu iksini alıp götürdü.

Kime inanalım :)

7 Eylül 2014 Pazar

Taimanov'un Çapkınlıkları


1926 doğumlu Mark Taimanov hayatına iki kariyeri başarıyla sığdırabilmiş nadir insanlardan birisi. Siz onu Fischer'e kaybettiği 6-0'lık maçtan tanıyorsunuz ama o aynı zamanda Rusya'da önemli konserler veren bir piyanist. Ve aynı zamanda bir müzisyen olarak da gönlü çok geniş bir insan.

1971 yılında Fischer ile yapacağı maç öncesi Sovyet Spor Komitesi bu karşılaşmaya büyük önem vermektedir. Her ne kadar çeyrek final maçı olsa da yılanın başı ne kadar erken ezilse o kadar iyi olur diye düşünmektedirler. Soğuk savaş döneminde SSCB satranç şampiyonluğunu Amerikalı Fischer'e kesinlikle teslim etmek istememektedir. Taimanov'un kampı başlar. Kampta aynı zamanda bir dönem Türkiye'de çalışan GM Vasiukov da vardır. Kamp boyunca Taimanov kendini çalışmaya pek verememektedir. Ara ara kamptan kaybolmakta ve gidiş sebeplerini saklar. Çalışma arkadaşları bu duruma anlam veremezler ama şikayetçidirler.

Taimanov Fischer maçı için Vancouver'a gittiğinde ve dışarıya çıktığında ve alışveriş yapması gerektiğinde mümkün olduğunca az para harcamaktadır. Fischer'e  6- 0 kaybettikten sonra bu durum anlaşılır. Taimanov eşiyle büyük bir kriz yaşar çünkü onu aldatmıştır.

Kamp boyunca Taimanov rakibi Fischer'i değil de sevgilisini düşünür. Ayrıca devletin verdiği belli bir para vardır ve bu paranın hem eşine hem de sevgilisine yetmesi gerekmektedir. Hem manevi hem de maddi zorlukları yaşayan Taimanov işte bu şartlar altında Fischer'le mücade eder. Bir satranç makinesi olarak Fischer'in kadınlarla işi yoktur. O tamamen kendini satranca adar ve önüne geleni süpürür.

Yukarıda Taimanov 80'li yaşlarındayken beraber olduğu yeni sevgilisitle görülüyor. İkiz çocukları da olmuş!


Allah mesut etsin diyelim. Ne var ki 80 yaşında ikiz çocuklara bakmak da hiç kolay olmasa gerek.


25 Ağustos 2014 Pazartesi

Kasparov, Kahraman Olgaç olursa


1982 yılında Luzern Satranç Olimpiyaları'nda Kasparov 19 yaşında olmasına rağmen büyük gelecek vaad eden oyuncudur. Zaten 2 sene sonra Karpov ile karşılaşacak ve sonra da 1985 yılında şampiyonluk unvanını alacaktır.

Ne var ki Kasparov turnuva salonuna girmek isteyince isviçreli görevliler Kasparov'u içeri almazlar çünkü kimliğini yanında getirmemiştir. Bu durumu gören ve Türk basınında satranç denince akla gelen tek isim Kahraman Olgaç hemen müdahale eder. Hızlıca düşünen Olgaç güvenlik görevlilerine Kasparov'u anlatmaya çalımanın faydasız olduğunu düşünerek kendi basın kimliğini ona verir. Düşünmeyip sadece kimliklere bakan güvenlik görevlileri biraz önce "Ben Kasparov'un, oyuncuyum" diye içeri girmeye çalışan Kasparov'u basın görevlisi Kahraman Olgaç olarak almakta sakınca görmezler.

İsviçreli güvenlik görevlilerin bu tavrı yukarıdaki karikatürde olduğu gibi alay konusu olur. Kasparov içeri girdikten sonra bir arkadaşı vasıtasıyla kimliğini Kahraman  Olgaç'a yollar. Aşağıda da bu olayla ilgili bir haber görülmekte.


Benzer bir durum yıllar sonra 2000 İstanbul Olimpiyatlarında olur. Bu sefer kurban yine Kasparov gibi sadece 2 sene sonra Dünya Şampiyonu olacak olan Ruslan Ponomariov'dur. Ponomariov'u kimliği olmadığı için kapıda bir güzel sarsarlar. Bu sefer onu kurtaracak bir Kahraman Olgaç yoktur ama bir şekilde içeri girmeyi başarır.

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Capablanca'nın Çapkınlığı


Ünlü dünya şampiyonu Jose Roul Capablanca çapkın birisi olarak bilinirdi. Saint Petersburg'a geldiğinde "Satranç Tanrısı geldi" diye gazetelerce haber yapılan Capablanca bir gün turnuvada oynarken atrafta dolaşan dondurmacı güzel bir kız görür. Hemen bir hamle yaparak kızla tanışmak için atak yapar. Kızla tanışır, oyunu biter ama kız dondurmalarını bitirmeden onunla yemeğe çıkmak istemiyordur. Capablanca hemen çaresini bulur: "Tüm dondurmaları satın alıyorum!"



Bir başka turnuvada bir oyun ajurne edilmiştir. Bilmeyenler için ajurne demek oyunun  yaklaşık 2 saat ve 40 hamle sonunda ertelenmesi ve oyuna başka gün devam edilmesidir. Oyuncular üstün bir konumu analiz etmektedirler ama bir türlü net kazanç fikri bulamazlar. O sırada oradan geçmekte olan Capablanca'ya konumu sorarlar.

Capablanca biraz bakınca "3 hamlede kazanç" der. Herkes şaşırır dakikalardır konumu incelemektedirler, kazanç yoktur ama Capa bir çırpıda üstelik 3 hamlede kazanç önerir.

Capablanca açıklar: "İlk hamlemiz şahımızı şah kanadından alıp güvenli vezir kanadına götürmek. İkinci hamlemiz şah kanadındaki piyonları sürerek rakibin şahının önünü açmak. Üçüncü hamlemiz de rakibi mat etmek."

Haklıdır.

Bir başka hikayede Capablanca satranççı diğer ustalarla bu sefer satranç değil briç oynamaktadır. Arada da genç bir çocukla körleme satranç oynar. Çocuk kötü bir hamle yapınca briç masasındaki herkes "Hata" diye tepki gösterir.


20 Ağustos 2014 Çarşamba

Kahraman Olgaç'ın Hikayesi


Devlete bağlanan ilk TSF Başkanı Kahraman Olgaç Türk satranç tarihinde elbette çok önemli bir yeri var. Yöneticiliğinin yanında aslında en büyük hizmeti bir basın görevlisi olarak satrancı kitlelerle tanıştırmasıdır. Bilgi Yayınevi'nden çıkan 7 kitaplık "Satranç Öğreniyorum" serisi kitapların az olduğu dönemde satranç meraklıları için nimetti.

Rakibin sert,  fedalı hamlesi için "Gökten düşen yıldırım"

Zayıf kare için "Ozon deliği"

Ve daha pek çok ilginç anlatımı vardı. Bu şekilde keyifle takip edilir yazıları olurdu. Ayrıca Cumhuriyet'te ve Hürriyet'te yıllarca yazmıştır. Bilim ve Teknik'i de unutmamak lazım.

Gelelim onun bir hikayesine.

Hayatımızın içinden tarzı bir programda konuk Emrehan Halıcı'dır. Program boyunca Halıcı'nın arkadaşları gelir ve onla ilgili güzel şeyler anlatırlar. Kahraman Hoca da gelir ve şuna yakın bir şekilde konuşur.

- "Bilim ve Teknik Dergisi'nde Emrehan diye bir çocuk varmış. Ben varken satranç köşesini ona vermişler. Ben de arkasından devamlı onu kötülüyorum. Nihayet onun satranç köşesini kapıverdim"

- "???"

-"Ama sonra ben de onu Satranç Federasyonu Başkanı yaptım."

- "Ehm... Bu değerli anıyı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz."



18 Ağustos 2014 Pazartesi

Ali İpek, hem ciddi hem esprili


Erken yaşta aramızdan ayrılan Ali İpek satranç camiasının en değerli ve ilginç insanlarından biriydi. Satrancı çok severdi. Öyle severdi ki İstanbul'dayken sabah bir turnuvayı Anadolu yakasında akşam ise bir başka turnuvayı Avrupa yakasında oynarmış. En çok turnuva ve oyun oynamış oyuncuydu. En yakın rakibi Turhan Yılmaz'a bile büyük fark ettiği düşünülüyor.

Eski Türkiye Şampiyonu Feridun Öney'in hitabıyla İpek Ali'yi anlatmak uzun sürer ama onun bazı esprilerinden bahsedelim.

Ali İpek ciddi, sistematik bir insandı. Espri yapmayı da severdi ama esprilerini de ciddiyetle hazırlardı. Gülünmeyecek espri yapmazdı!

- Keşke soyadım Ekin olsaymış. Ben de o zaman Alekhin olurdum (Ali Ekin'i hızlı okuyarak)
- Şortla oynadı ama %50 yaptı, helal olsun! (Turnuvayı şortla geçiren Hakan Han'ın turnuvada %50 tutturmasından bahsediyor.
- Çok Türkiye Şampiyonumuz oldu ama Tokyo'lu şampiyonumuz hiç olmamıştı. (Turnuva boyunca sürekli tokyo giyen IM Turhan Yılmaz'ı kasdediyor.)
- Çocuklardan birinin sadece şahı kalmıştı. 50'ye kadar sayabilir miyim dedikten sonra hızlıca hamle yapmadan saymaya başladı:" 1, 2, 3, 4, ....10) Karşıdaki çocuk itiraz etti. "Öğretmenim bu çok hızlı sayıyor!"



Oyun esnasında Ali İpek gürültüden çok rahatsız olurdu ve çektiği "şşşt"ler ünlüydü. Gerilimli bir oyunda sık sık "şşttt" çekmektedir Ali İpek. Boğaza yakın bir yerde turnuva oynanmaktadır. O Sırada geçmekte olan geminin düdüğü salonda şiddetle duyulur. Ali İpek gayri ihtiyari cama döner ve "şşşt" diyerek kaptanı ikaz eder!

Ruhu şad olsun.

TSF'de Ali İpek


17 Ağustos 2014 Pazar

Kahraman Tovim, Satrancın Haylaz Karakteri


İnanılmaz! Unbeliavable! Taze blogumu takip eden birisi var. İfşa ediyorum ismi Özgür Özen. Her nasılsa bu blogu hür iradesiyle takip etmeye karar vermiş. Yani sen "Satranç Hikayeleri" gibi marjinal sayılabilecek bir blogu takip et. Derdin sadece satranç oynamak değil ama bu blog. Garipsedim :(

Neyse hikayemize dönelim. Ersinan Özkan ile Kahraman Tovim'in karşılaşamlarında  bahsetmiştim. Merak eden eski yazılara baksın. Kahrman Tovim Rober Kolejli sengin çocuk, Ersinan ise halk çocuğu. İnternette araştırırken Tovim'in dahil olduğu bir konuyu gördüm.

Haluk Ongar satranç geçmişini de anlatan bir site yapmış: http://www.ongar.biz/satranc.htm 

İlginç olansa Ongar'ın satrançla ilgili bir çok başarısını anlattıktan sonra satrançtan uzaklaşma sebebi. Onu da söyle anlatmış: "Satranç Derneğinin, yanan Union France binasındaki yerinde yapılan bir turnuvada, çok üstün olduğu bir oyunda, rakibi Kahraman Tovim, spor ahlakına uymayacak biçimde, konsantrosyonunu bozup, maçı kaybedince, çok sevdiği satranca ara verdi ve uzun yıllar turnuvalara katılmadı. Katıldığı turnuvalarda ise, amatörce bir uğraş sergiledi."

Merak etmemek elde değil. Tovim nasıl bir manyel yaptı da rakibini satrançtan soğuttu insan merak ediyor. Görürsem kendisine soracağım. Efsane Tovim hala yaşıyor, merak etmeyin.

Mikhail Tal'in Talihsizliği


Dünya Şampiyonu Mikhail Tal satranç tahtasında şanslı bir oyuncu olarak kabul edilebilir. Oyun bittikten sonra kaybeden taraf ama şu şekilde savunabilirdim diye sıklıkla yakınır. Oysa ki Tal bilerek bu şekilde riskli oynamaktadır çünkü kısıtlı zamanda savunma yapmanın zor olduğunu bilir.

Gerçek hayatta ise Tal çok şanssız sayılabilecek bir insandı. Genç yaşta sğalık sorunları yaşadı ve böbreğinin birisi alındı. Sigara ve alkol düşkünüydü. Rahatsızlıklarına rağmen kötü alışkanlıklarını bırakmadı. Ve tabii sağlık sorunları giderek arttı.





Yukarıda Fischer hastanede tedavi görmekte olan Tal'i ziyaret etmişken gözüküyor. Her ne kadar satranç tahtasında rakip olsalar da gerçek hayatta iyi arkadaştılar. Hatta Fischer büyük rakibi Spassky ile de iyi ilişkiler içerisindeydi.



Gelelim asıl hikayemize. Havana'da Satranç Olimpiyatları düzenlenir ve Tal de elbet oynamaktadır. Akşam oyun bitince bara gider ve içkisini yudumlamaya başlar. O sırada takım arkadaşı Korchnoy'u Kübalı bir kızla çılgınca dans ederken görür. Uzunca bir süre dans ederler. Tal de en sonunda "Bir de ben dans edeyim" der ve kızla sahneye çıkar ki bir anda dünyası kararır. Gözünü hastanede açar. Meğer kızın nişanlısı gelmiştir ve Tal'in kafasına şişeyi geçiriverir. İşte Tal bu kadar talihsiz bir adamdı. Atak Oyunun İki Dehası'ndan biri olan Tal oyunlarıyla asla unutulmaz.


15 Ağustos 2014 Cuma

Doktor Satranca Dalarsa Ne Olur?

Satranç oyunlarının canlı olarak internette yayınlanmasından sonra satranç seyircilerinin durumu da değişti. Eskiden ustaların oyunları masa başında veya gösterim panolarından izlenirken ve bilgisayarların da olmadığı dönemde her şey çok farklıydı. Ustaya saygı duyulur ve onun yaptığı hamleler anlamlandırılmaya çalışırdı.

Günümüzde ise açıyorsun bir satranç programını başlıyorsun sallamaya "Carlsen yanlış oynadı. Bu hamleyi nasıl görmez. Amma da kötü oynuyor!" Nasıl olsa elinizin altındaki bilgisayar saniyeler içerisinde güçlü varyantlar gösteriyor. Varyantların ne anlama geldiğini anlamıyorsun ama bilgi sahibisin ve oynayanları acımasızca eleştirebilirsin.

Satranç programları sayesinde satranç bilmeseler de veya az bilseler de maçları takip edebiliyorlar. Bazen bir veli teorik bir açılışta satranç programını açarak "Çocuğum -0.30" diye üzülebiliyor. :)

Bizim hikayemiz ise oğlu turnuvada oynayanan bir veli ile ilgili. Velimiz bir doktor ve Zweig'ın "Satranç" kitabında olduğu gibi "Dr B" diyelim.

Dr B için heyecanlı bir gündür çünkü oğlu önemli bir turnuvanın son turunda derece için oynamaktadır. Oyun TSF'den canlı yayınlanır. Dr B hem canlı yayını açar hem de kuvvetli bir satran program ile de hamleleri kontrol etmektedir. Her veli gibi heyecandan yerinde duramamaktadır ama aynı zamanda hastalarını da muayene etmektedir.

Yaşlı bir bayan gelir ve derdini anlatmaya başlar. Oğlunun psikolojik problemlerinin yanı sıra içki sorunu da vardır. Kadın tam oğlunun çok içki içtiğini anlatırken Dr B'nin oğlu çok kuvvetli bir hamle yapar. Doktor da "Çok iyi!" der. Doktorun göz ucuyla bilgisayarda canlı oyunu izlediğini bilmeyen kadı "Ne iyisi doktor bey. Oğlum çok içiyor diyorum. Siz bana çok güzel diyorsunuz."

Doktor hemen kendine gelir ve durumu toparlar - "Yani fazla içmesin tabii ama az içerse biraz rahatlar."

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Ünlü Palyaço Hikayesi ve Robin Williams


Adamın biri çok mutsuzdur. Psikiyatra gider. Doktor dinledikten sonra "İlk adımımız biraz gülmek olsun. Şehre sirk geldi ve palyaço inanılmaz komik. Git bir izle, keyfin yerine gelecek."

Adam mutsuzca cevap vermiş "Ama o palyaço benim"

Robin Williams'ın intihar ettiği düşünülüyor. Kariyerinin doruğunda ve insanlara pozitif mesajlar veren bir insanın intiharı düşündürücü. Psikiyatra gitse gerçek hayatta böyle bir tavsiye almaz ama bir arkadaşı belki de "Robin Williams" filmi izle de keyiflen diyebilirdi. Eğer bir cinayet değil de kendini gerçekten kemerle asacak kadar bunalıma düştüyse aslında çok da şaşılacak bir durum değil. Hiçbir şey Hollywood filmlerinde olduğu gibi değil.

Ve satranca bağlarsak; işte intihar eden satranççılar: Wikipedia

11 Ağustos 2014 Pazartesi

FM Ateş Ülker'in ilginç hikayeleri


Dr. Ateş Ülker hem eski Türkiye Şampiyonu hem de Fide Master'dır. Satranca tutkuyla bağlı olan Ülker'in belli dönem 3 azılı rakibi vardır. Dernekte 80'li 90'lı yıllarda şunu sıklıkla tekrarlar: "Ben dünya gezegenine 3 kişi için geldim: Adnan Şendur, Turhan Yılmaz ve Can Yurtseven" Bu üç rakip yaşça ondan küçüktür ve özellikle oynadıkları yıldırım oyunlarda da ondan iyidir ama o onlarla oynamaktan çekinmez. Genelde rakipleri iddialıdır ve Ülker'i küçümseyen yorumlarda bulunurlar buna rağmen fazla tepki göstermez. Oyun veya demet kazandığında bıyık altından güler ve "I am a poor man, sometimes gol atar man" yorumunu yapar.

Can Yurtseven'in camiadan ayrılmasından sonra rakibi ikiye düşer. IM Turhan Yılmaz da uzaklaşınca yegane rakibi Adnan Şendur'dur. Onun en büyü zevklerinden birisi Şendur'u adeta çıldırtmaktır.

Son zamanlarda bir dönem Adnan Şendur ile de oynayamayınca forum ortamlarında fırtına gibi esmiştir. Forumlarda yazdıkları ansiklopediler uzunluğundadır.

Ülker pek çok İSD hikayesinin de tam ortasında rol alır. Örneğin bir defasında genç ve çılgın Yurtseven nefesini uzunca süre tutabileceğine dair birisiyle iddiaya girer. Ülker de seyircidir. Yurtseven nefesini tutar da tutar. Dakikalar geçer, morarmaya başlar ama nefesini tutmaya devam eder ve pat diye bayılıp yere düşer.

Dr Ülker'in müdahale etmesini bekleyenler sadece onun nasihatini duyar: "Olacağı buydu zaten."

Bir başka hikayede Ateş Ülker İstanbul Satranç Derneği'ndeki turnuva oyununa gitmektedir. Otobüse rakibi Abdullah Vatansever de biner. Ne var ki trafik inanılmaz şekilde tıkanıktır. Dernek ne çok uzak ne de çok yakındır. Abdullah Vatansever "Ateş bey ben tura yetişmek için koşacağım. İstersen sen de gel" der. Ülker "Valla ben koşamayacağım" deyince Vatansever koşup, oyuna yetişir ve kazanır. Hani satranç fiziksel spor değildi? :)

Bu arada Ateş Ülker'in körleme satrancı çok kuvvetlidir. Aynı anda 6 kişiye karşı oynayıp başarılı olan ilk Türk satranççısıdır.

9 Ağustos 2014 Cumartesi

"O seni seviyor!"


Hikaye bu ya Cemil Karabağ yerinde duramayan, konuşkan, iddialı, çapkın bir satranç ustasıdır. Belli bir dönem İstanbul Satranç Derneği'nde de oynar Cemil Karabağ. Pek çok diğerleri gibi dernekte yatar kalkar adeta. Zaten İstanbul Satranç Derneği'nde yetişen oyuncular ancak belli yerlere gelebilmektedir.

Karabağ ile ilgili çok hikaye vardır. Artık avanslı oyunlar mı dersiniz, yaptığı şakalar mı.. Veya tırnaklarını oyun esnasında köküne kadar yemesi mi? Ayrıca oyun esnasında bazı oyuncuların yaptığı gibi titremesi de akıllarda kalanlardan.

Ne var ki onun ilginç hikayeleri pek çok zaman kadın peşinde koşmaktan çıkmaktadır. Bir defasında TSF kısıtlı imkanlarla yurt dışına gençler turnuvasına gönderir. 20-30 yıl önce yurt dışında oynamak gerçekten zor iştir.

Karabağ orada misafir bir ailenin yanında kalır. Ve kısa bir süre sonra ailenin genç kızına asılmaya başlar. Kız da ona ilgi gösterince işler ciddileşir. Yalnız ufak bir pürüz vardır çünkü kızın bir de erkek arkadaşı vardır. Karabağ bu durumu biliyor mu belli değil ama bilse de kendini frenleyeceğini kesinlikle zannetmeyiz.

Erkek arkadaş, sevgilisinin ihanetini öğrenince çok kızar ve topladığı diğer azılı arkadaşlarıyla Cemil Karabağ'ı kovalamaya başlar. Nasıl olduysa Karabağ ve kız ormanın içinde bir yerdedir ve evleri kuşatılır. Karabağ için okkalı bir dayak gözükmektedir.

Karabağ kıza bir veda öpücüğü kondurur ve "Ben dışarıya çıkıyorum, merak etme" der. Dışarı da çıkar. Kızgın kalabalık dayak için hazırken Karabağ kızın sevgilisine gider ve kulağına birşey fısıldar.

Sonrasında erkek sevgili Karabağ'a yol verir. Dayak yemeden kurtulmuş olur.

Kulağa söylenen o tılsımlı söz şuymuş: "O seni seviyor!"

8 Ağustos 2014 Cuma

Satrançta Vidalamak Nedir?



Satrançta "vidalamak" diye bir deyim vardır ve manyele girer. Özellikle yıldırım satranç oynarken oyuncular samimiyse oynattıkları taşı kareye koyunca hemen bırakmazlar ve sağa doğru çevirerek adeta vidalarlar. Bundaki mesaj "Bak taşımı çok kuvvetli bir yere geldim" veya "Çok kuvvetli hamle yaptım" şeklindedir. Tabii bu hareketle rakibin moralini bozmaya çalışırlar.

Arkadaşça ortamlarda bu vidalama hareketi sıkıntı yaratmayabilir ama ciddi durumlarda önemli bir manyeldir ve centilmenliğe aykırıdır.

Ersinan Özkan ve Kahraman Tovim'den bahsetmiştik. 80'li ve 90'lı yılların ilginç ikilisi. İstanbul Satranç Derneği'ne gelme amaçları birbirleriyle oynamak. Oyunları adeta Hacivat ve Karagöz tarzı atışmalar ve çekişmelerle geçiyor. Üstelik dernekte de epey seyirci toplamakta.

Yine bir gün iddiasına satranç oynarlarken manyelleriyle ünlü Kahraman Tovim piyonunu sürer ve uzun uzun piyonu vidalar. Üstün vaziyettedir ve yaptığı bu manyelle rakibinin sinirlerini iyice alt üst etmeye çalışır. Ersinan ters bir bakış atar ama devamında bir şey demez.

Oynamaya devam ederler. Tovim'in konumu bozulur. O gururle sürdüğü ve vidaladığı piyon rakip taşlar tarafından iyice kuşatılmıştır. Nihayet Ersinan bastırır ve piyonu kazanma aşamasına gelir.

Elini piyona atar ve sol tarafa yavaş yavaş çevirir ve en sonunda piyonu alır. Mesaj açıktır: "Sen piyonu vidaladın ya. Ben de o vidayı böyle sökerim!" İstanbul Satranç derneği'nde kahkahalar patlayıverir.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Satrançta nakavt var mı?


En azından FIDE kurallarında böyle birşey yok ama böyle bir durum olabilir. Kurallara çok katı bir şekilde bağlı olan ve kitapta yazmayan hiç bir şeyi dikkate almayan hakemler için aşağıdaki durum sıkıntılı olabilir.

İzak Romi çok başarılı bir satranç antrenörü ve kendisini öğrencisine adayabilen özverili bir öğretmen. Bunun yanı sıra gençlik yıllarında elde ettiği  Türkiye Gençler Şampiyonluğu'nun ise ayrı bir değeri var çünkü bu şampiyonluğu Suat Atalık ile yaptığı ikili maç sonucunda kazanmayı başarmış.

Sene belirsiz, turnuva belirsiz ama oyunculardan biri genç İzak Romi. İstanbul Satranç Derneği'nde yapılan turnuvada oynamakta. Romi masaya zamanında gelir. Rakibi ise gecikmiştir ve biraz sallanarak masasına geçer. Salonu hemen keskin bir koku kaplar. Belli ki rakip maça alkollü çıkmıştır.

FIDE kurallarına göre maça alkollü çıkmak yasak değil. Aslında emin değilim ama maç esnasında alkol almak bile yasak olmayabilir. Tabii bunu maç esnasında sarhoş olun diye söylemiyoruz ama belki de gözden kaçan bir nokta. Öte yandan beynin çok önemli bir oyunda kim beynini uyuşturmak ister o da ayrı bir konu.

Neyse hikayemize dönelim. Genç İzak Romi'nin karşısına sarhoş bir rakip çıkar. Açılışı hızlıca oynarlar ve İzak Romi bir yerde uzunca düşünmeye başlayınca rakip sızıverir! İzak Romi hamle yapar ve belki de satranç saatinin sesinden rakip uyanır. Hemen hamlesini yapar ve tatlı uykusuna geri döner. Sızdı, ayıldı tekrar sızdı, ayıldı derken bir anda rakip yere düşüverir.

Bu sefer ayılmaz! Derin sızma gerçekleşmiştir. Derneğin ortasında öylesine yatıvermektedir oyuncu.

Gözler hakeme döner. Eski dönemlerde hakemlik pek çok zaman imece usulü yapılırdı. Zaten dernekte olan bir oyuncu hakem seçilir ve salonda sürekli durmazdı. Zeitnotlar yaklaştığında biraz bakar ve sonralara doğru notasyonları toplardı. Dolayısıyla böyle bir durum olduğunda derneğin ileri gelenleri yorum yapmaya başlamıştı.

Sorun şuydu: Oyuncu yerden kaldırılsın mı kaldırılmasın mı? Eğer dışardan müdahale edip kaldırırlarsa oyuna devam edip bir ihtimal İzak Romi'yi yenebilir ve de bu durumda hakem taraflı müdahalede bulunmuş olurdu. Öte yandan oyuncunun birisinin de yerde yatması da kabul edilebilir durum değildi. Peki ya adam bir sağlık sorunu yaşıyorsa ne olacaktı. Bir süre bunlar tartışıldı. Nihayet oyuncu uyandırıldı "Hadi sen evine git" diye yollandı ve de İzak Romi hükmen kazanmış oldu.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Satrancın Komik Argosu - 1


Yıllar içinde satranç kendi argosunu ve dilini de yaratmıştır. Satranççıların kendine has konuşmaları yerel olabileceği gibi tüm Türkiye'ye de yayılmış olabilir.

Zımbalamak: Rakibin yenmek anlamına gelir. Tahmini olarak rakibi duvara yapıştırmanın duvara zımbalamak haline gelmesi ve sonrasında da zımbalamak olarak kısaltılmasıdır.

Dökmek: Oyunu dökmenin kısaltılmışı. 'Taşlar döküldü' den de gelir. Veya 'Konum döküldü' diye de ifade edilebilir. Dökülen taşlar bir bir tahtanın dışarısına çıkartılır ve en sonunda oyuntamamen dökülür. Kayıp konuma geçmek anlamındadır.

Kısa rok atmak: 1.İki oyun arka arkaya kaybetmek. 2. Küçük tuvalet yapmak.

Uzun rok atmak: 1.Üç oyun arka arkaya kaybetmek 2. Büyük tuvalet yapmak.

Çift kısa rok: Dört oyun arka arkaya kaybetmek.

Olimpiyat halkası takmak: Beş oyun arka arkaya kaybetmek.

Makaraya girmek: Arka arkaya pek çok oyun kaybetmek, iyice demoralize olmak.

Asansör olmak: Bir kazanıp bir kaybetmek. Sıralamada aşağı yukarı gidip gelmek.

Demet atmak: Altı galibiyet üzerinden yıldırım satranç oynamak.

Felç olmak: Taşların koordinasyonunun çok kötü olması sonucu düzgün hamle bulamamak.

Vidalamak: Bir taşı rakibe manyel yapacak şekilde bir kaç kez çevirirek vidalarmış gibi davranmak.

Hava deliği açmak: Genelde sekizinci yatay matlarını engellemek için şah kanadındaki piyonlardan birini sürmek.

Ayçiçeği gibi açılmak: Konumun açılarak rakibe çok fırsat verir hale gelmesi.

Çıplak Şah: Şahın savunmasız kalması.

Dalmak:  Bir aletin rakip kanada doğru hareket etmesi. Bu hareket genelde destek görmeyen alet için kullanılır.

Şimdilik bu kadarla yetinelim. Sizin de bildiğiniz satrançla ilgili başka argo kelimeler varsa yorumlara eklemenizden büyük memnunluk duyacağız.


3 Ağustos 2014 Pazar

Satrançta Manyel Nedir?

Manyel argoda sinyal vermek, tuzağa düşürmek gibi anlamlara gelebilir. Satrançta ise rakibin dikkatini dağıtmak, satranç tahtasında rakibin obejktif düşünmesini engellemeye çalışarak avantaj sağlamaya çalışmaktır.

Örneğin bir hamle yaparsınız ve sonrasında üzülmüş gibi bir yüz ifadesi yaratarak rakibe hata yapmışsınız izlenimi verirsiniz. Tahtada yaptığınız hamle gerçekten kötü gibidir. Örneğin boşta bir alet vardır ama rakip o aleti aldığında başına kötü bir şey geliverir. Burada manyelci oyuncu yaptığı manyel ile rakibin sağlıklı düşünmesini engellemektedir.

Bir diğer manyel örneği ise oyun sırasında rakip düşünürken centilmenlik dışı hareketler yaparak rakibin dikkatini dağıtmaktır. Örneğin rakip düşünürken sürekli taşları düzeltmek, rakipten sıkı sık eksikleri doldurmak amacıyla notasyon kağıdını istemek, ses çıkartmak ve hatta rakibin gözünün içine dik dik bakmak klasik satranç manyelleridir.

Bu anlamda Kasparov'un da aslında manyelci bir oyuncu olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin rakibinin kötü bir hamle yaptığını düşünürse şaşkınlığını yüz ifadesi ile belirtir sıklıkla. Aşağılama dolu bir bakış olabilir ki buna alışkın olmayan bir oyuncunun moralinin bozulması kaçınılmazdır.


Yukarıda tipik bir manyel durumu gözükmekte. Kasparov'un abartılı yüz ifadesi sıradan bir oyuncuyu şaşırtabilir veya heyecanlandırabilir. Ne var ki karşısındaki Dünya Şampiyonu Anatoly Karpov onunla en çok oynamış oyuncu ve bu sebeple şüphesiz alışıktır. Yine de %1  bile de olsa Karpov üzerinde etki yaratmış olabilir.

Satrançta Ters Manyel

Bir de satrançta ters manyel vardır. Örneğin hata yapmışsınızdır. Bununla beraber hatayı tam değerlendirebilmek için iyi hesap yapmak gerekir ama nihayetinde hamle hatalıdır. Rakip bu hatanızdan yararlanıp alet kazanabilecektir. Bu durumda hatanızı fark etmiş gibi heyecanlanma numarası yapabilir oyuncu. Rakibe vermek istediği sinyal 'Hata yapmadım ama hata yapmış gibi manyel yaparak seni aslında tuzağa düşürüyorum"dur. Oysa ki hamle gerçekten hatadır ve ortada tuzak falan yoktur. İşte rakibi manyel yaptığına inandırmak amacıyla yapılan bu manyele "Ters manyel" denir.

İyi bir satranççı sadece tahta ile değil ama çevre koşulları ile de ilgilenmek zorundadır. Turnuva salonunda gürültü olabilir, salon iklimi rahatsız edicidir ve yukarıda anlattığımız gibi rakip davranışlarıyla rahatsız edebilir. Rakip üzülmüş gibi davranarak manyel yapıyor diye hakeme şikayet edemezsiniz. Yapmanız gereken tam olarak oyuna konsantre olmaktır.

Ne var ki gürültü yaparak rakibin dikkatini dağıtmak ve sürekli taşları düzeltmek gibi davranışlar muhakkak hakeme şikayet konusu olabilir.

Yüzyüze satrancın değişik bir yönüyle sizi tanıştırmak istedik. Tüm oyuncuların bu tür yollara başvurmayıp centilmen bir şekilde satranç tahtasına odaklanmalarını dileriz.

Aşağıda Kasparov'un hakemi kovalaması bile manyel kategorisine girebilir.


2 Ağustos 2014 Cumartesi

FM Can Yurtseven, Sıra Dışı Bir Karakter


Türkiye Şampiyonu Can Yurtseven İstanbul Satranç Derneği'ne geldiğinde bir başka Türkiye Satranç Şampiyonu Adnan Şendur taciz atışlarına başlar. "Can sen satrançtan anlamazsın, acemisin. Bir demet satranç oynarsak seni 6-0 yenerim." Normalde tepki toplayacak bu sözler Adnan Şendur için gayet doğal kabul edilir çünkü insanlar "Adnan Şendur bu. Ne yapsa yeridir." havasındadır. Can Yurtseven de Adnan Şendur'un konuşmalarını normal karşılar ve "Peki oynayalım o zaman" der.

Satrançta demet altı galibiyet elde edene kadar oynamaktır. Zaman kontrolü ise beşer dakikadır. Klraisk Garde saatler kullanılır. Bu saatler saplamlığıyla ünlüdür çünkü yedikleri darbelere karşı çok dirençlidirler.

Demet başlar ve ilk oyunu Can Yurtseven kazanır. Yurtseven kazanmasına rağmen ağzını açmaz ama dudaklarında bir tebessüm vardır. Adnan Şendur hemen tepki  gösterir. "Acemisin sen. Şansına kazandın" İkinci oyuna geçilir. Yine Yurtseven kazanır. Durum benzerdir. Adanan Şendur konuşur. Can Yurtseven konuşur. Üçüncü oyun yine Yurtseven'indir. Olay Fischer - Taimanov veya Fischer - Larsen maçına döner. En sonunda Yurtseven maçı 6-0 kazanır.

Adnan Şendur sanki daha yeni 6-0 yenilmemiş gibi konuşamaya devam eder. "Sen acemisin, seni yenerim.." En sonunda Can Yurtseven de dayanamaz konuşur: "Oğlum yeni 6-0 kaybettin. Biraz sus da kafamızı dinleyelim!" Tabii bu maçı izleyen seyirciler de kendilerini gülmekten alıkoyamazlar.

Rahmetli Demir Büyüközkaya'nın bu tür satranççılar için bir lafı vardı: "Gücü çenesinde"

Satrançtan erken yıllarda kopan Can Yurtseven senelerce bilgisayar programcılığı yaptı. Son yıllarda ise TSF'nin antrenörü olarak çalışmakta ve Antalya'da ikamet etmekte.

Aşağıda Can Yurtseven ve GM Atalık yıldırım oynarken.


1 Ağustos 2014 Cuma

Hacivat ve Karagöz satranç oynasaydı nasıl olurdu?


Hacivat ile Karagöz'ü aklınıza getirin. Tabii yeni nesil için bu ikili çok şey ifade etmeyebilir ama Hacivat ile Karagöz'ün satranç oynadığını düşünün ve neler olabileceğini tahmin edin. Kahraman Tovim ve Ersinan Özkan neredeyse Hacivat ile Karagöz'ün satranç dünyasındaki olası halleri gibiydi. Komedi unsurlarında zıtlıklar ve zıtlıkların yarattığı durumlar kahkaha unsurlarını destekler. Hacivat kültürlü, Karagöz ise cahildi. Hacivat soğukkanlıydı, Karagöz ise çabuk kızardı. Satranç dünyasında da Kahraman Tovim şişmandı, Ersinan Özkan ise zayıf. Tovim'in sinirleri sağlamdı, Özkan'ınki ise zayıf. Tovim çok iyi eğitim görmüştü. Rober Koleji mezunuydu ve Fizik eğitimi almaktaydı. Özkan ise uzun bir eğitim almamış, çalışma yaşamına erken girmişti. Tovim bir sürü dil bilirdi ama Özkan'ın bildiği yegane dil Türkçe idi. Tovim çok konuşur ve rakibinin taciz eder, sinirlerini bozardı. Ersinan Özkan ise az konuşur ama yeri geldiğinde taşı gediğine koyardı. Komedi filmi çekilmek istense bundan daha iyi bir ikili olamazdı. Daha eskilere Lorel ile Hardy'yi de hatırlatmıyorlar değildi.

Karakterleri biraz da olsa tanıdık. Bu ikilinin İstanbul Satranç Derneği'ne yegane gelme sebepleri birbirlerini yenebilmekti. Kazanan büyük bir coşkuyla eve döner kaybeden ise yarınki maçı iştahla beklerdi.

İkili yıldırım satranç oynardı ama Kahraman Tovim daha güçlü olduğu için avans verirdi. Örneğin Tovim'in 2 dakikası varken Ersinan 5 dakika ile oynardı. Oyunlar demet şeklinde oynanırdı. Yani 6 galibiyete ulaşan kazanırdı. Tovim'in en büyük kozlarından birisi ile rakibinin zayıf sinirlerini bozmaya yönelik taktikleriydi. Oyunda konuşma serbest olduğu için rakibi küçümseyen konuşmalar sık yapılırdı. Örneğin Kahraman Tovim bir piyon mu kazandı, hemen aşağılayıcı konuşmalara girişirdi. Devamında gelen hatalar da işini kolaylaştırırdı. Bu arada oyunların parasına oynandığını da belirtelim. Yüksek bir paraya oynamıyorlardı ama rakibin parasına el koymak ayrı bir gurur ve dalga geçme kaynağıydı.

Yine bir gün bu ikili satranç oynarken Tovim rakibinin iyice sinirlerini bozmuştu. Ne var ki o oyunda da Ersinan çok iyi konumdaydı. Herşey lehineydi. Bu sırada Kahraman Tovim tahtanın dışında duran veziri aldı ve sert bir şekilde önüne koydu. Bu birazdan vezir çıkacağım onun için hazırlık yapıyorum anlamına gelirdi. Oysa ki bırakın vezir çıkmayı Tovim2in geçer piyonu bile yoktu!

Ersinan'ın sigortası atıverdi. Hakemin müdahale etmesini rakibin manyel yaptığını (manyel: satranç oyununda rakibi rahatsız edici davranış) söyledi. Artık aralarında o kadar gerilim olmuştu ki Eski Türkiye Şampiyonu Ateş Ülker'i hakem olarak atamışlardı.

Ateş Ülker "Vezire çıkmak için kandidat var mı?" diye sordu. Yani vezire çıkmak için aday piyon var mı diye öğrenmek istiyordu. Tovim hemen açıklamaya girişti. "Ateş abi, şu anda geçerim yok ama kalemle şöyle gelip isteyeceğim ve sonra piyonu alıp veziri çıkacağım." Ersinan kendini çok haklı gördüğü bu durumda Tovim'in bu ateşli açıklamalarıyla üstünlük elde etmeye çalıştığını görünce bir anda çıldırıverdi ve "Ne kandidatı ulaaan!" diyerek naralar attı ve Vatan abinin ünlü korkutucu salam bıçağını kapıverdi. Neyse ki araya girenler durumu sakinleştirdi.

Ertesi gün ikili hiçbir şey olmamış gibi mücadelelerine devam ettiler.

Yeri gelmişken Karagöz ve Hacivat ile Satranç Öğreniyorum kitabının Broy Yayınevi tarafından basıldığını da söyleyelim.

Ve son olarak "Hacivat ile Karagöz Neden Öldürüldü"  filmi de güzeldir.



31 Temmuz 2014 Perşembe

Satranç ve Delilik - 1


Dahilik ile delilik birbirine çok yakındır derler. Satrançta da zihinsel bozukluğu olan insanlara rastlamak mümkün. Her alanda bu tür insanlar olabilir ama satranç böyle insanları daha çok cezbediyor olabilir. Öncelikle başlıkta her ne kadar "Delilik" kelimesi geçse de bu herkesin başına gelebilecek bir olay. Özellikle ağırlıklı olarak genetik yapıya dayalı olan şizofreni kötü bir piyango gibi. Herkesin yakalanma ihtimali vardır. Bu açıklamayı yaptıktan sonra işin esprili yanlarına bakalım.

İstanbul Satranç Derneği'nin bir dönem müdavimi oldukça fazlaydı ve günün erken saatlerinde dernekte oturanlara baktığınız zaman zihinsel sorunları olanların olmayanlardan bile daha çok olduğunu görebilirdiniz. Hatta üyeler kendi aralarında şöyle bir espri yaparlardı: Delilerin şiddete başvurmasını engellemek için derneğin emektar sorumlusu Vatan Hacıefendioğlu çaylara bir miktar sakinleştirici atardı. Eğer üye epey saldırgan gözüküyorsa doz da artabilirdi.

Peki neden bu kadar problemli üye vardı dernekte sonradan anlaşıldı. derneğin değerli üyelerinden birisi Prof Adnan Ziyalar'dı. Adnan Bey psikiyatri profesörüydü ve satranç tutkunuydu. Hastalarının sıkıntılarını azaltmaları için satranç oynamalarını öneriyor ve İSD'ye yönlendiriyordu. Eğer hastaları satrançla ilgilenirse kafalarının dağılacağını varsaymaktaydı. Ne kadar verim alındı bilinmez ama İSD tam bir panayıra döndü. Tartışmalar, kavgalar gırla gidiyordu.

Dernekte Şevket isimli problemli biri vardı. IM Hasan Kılıçaslan da zaman zaman onla satranç oynar ve tabii ki en az bir kale avans verirdi. Yine bir gün beraber satranç oynarken Kılıçaslan rakibi Şevket'i epey sıkıştırmaktaydı. Tam da yanlarında yaşlı ikili satranç oynamaktaydı ve kendilerince şen şakrak gürültü yapıyorlardı. Oyunda kötü durumda olan Şevket ise ancak kendisinin duyabileceği şekilde yandakileri "Yapmayın, etmeyin" diye uyarıyordu ama uyarıyı alması gerekenlerin haberi bile yoktu. En sonunda Şevket dayanamadı ve yumruklarla yandaki yaşlı üyeye girişmeye başladı. Yaşlı adam ne olduğunu anlayamadı. Şevket hırsını alamamış olacak ki mutfaktaki korku filmlerine layık bıçağı kaptı. Neyse ki Hasan Kılıçaslan büyük bir cesaret veya delilik göstererek bıçağı elinden aldı da olay büyümedi. Zavallı yaşlı üye derneğe bir daha gelmedi ama Şevket dernekte kalmaya devam etti. Sonuç şu: deli üye akıllı üyeyi kovalar.

Olay Mekanı: İstanbul Satranç Derneği

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Ben de Türkiye Satranç Şampiyonuyum!


İstanbul Satranç Derneği uzun yıllar Türk satrancının neredeyse biricik kaynağı olmuştur. Pek çok Türkiye Şampiyonu ve milli takım oyuncusu oradan yetişmiştir. Aynı zamanda kültürel bir buluşma mekanı olan dernekte insana dair herşey vardır. Tabii ki çekişmeler ve kavgalar da.

GM Suat Atalık ve IM Adnan Şendur derneğin önemli üyelerindendi. Şendur dernekten hiç ayrılmaz, Atalık ise daha seyrek gelirdi. Aralarında rekabet de olunca bir gün bir kavga patlayıverir. Şahitlere göre Adnan Şendur Suat Atalık'ın masasına bir şişe atar. Susuzluğu geçsin diye değil elbet. Sonrasında ise yumruklar konuşur ve yine bir şahide göre maçı Atalık kazanırken diğer bir şahit kavgadan başka herşeye benzediği daha çok itiş kakışla geçtiğini söyler.

Olayın üzerine Adnan Şendur polis çağırır. Aslında bu boks maçını Şendur'un kaybettiğinin bir göstergesi de olabilir. Polis gelince Şendur hemen polise yaklaşır ve "Ben Türkiye Şampiyonuyum ve bu adam beni dövdü." der. Atalık da "Ben de Türkiye Şampiyonuyum. Evet, bu adamı dövdüm ama sebepsiz yere değil." diye cevap verir. Polis artık ne düşündü siz tahmin edin.

27 Temmuz 2014 Pazar

Pat Oldu Abi!


İstanbul Satranç Derneği Türkiye'nin en köklü kurumudur. Uzunca bir süre TSF'nin de merkezi olan İSD şu anda Şişli'deki son adresinde hizmet vermekte. İnternetin yaygınlaşması ile yüzyüze satranç sekteye uğramaya başladı ama yaklaşık 20-30 yıl evvel dernek ortamları çok şenlikliydi. İşte o dönemlerinden bir hikaye:

Ersinan Özkan satrancı çok seven çok çalışkan ama bir o kadar heyecanlanan ve kolay demoralize olan bir insandı. Bir gün yine bir turnuvada oynamaktadır ve kazanç konuma geçer. Konum çok rahat kazançtır ama kendisi rahat değildir çünkü daha önce defalarca olduğu gibi kazanç konumu harcamaktan korkmaktadır. Bir süre sonra öteki odaya hışımla girer ve kendini yırtarcasına bağırır: "Yine harcadım konumu, bir sürü taş fazla iken pat oldu!" Etraftakiler hem şaşırır hem şaşırmaz bu duruma. "Gel Ersinan göster bakalım oyunu". Gösterir ve "İşte bu durumda berabere oldu." der. "Nasıl berabere bu pat değil ki sıra sende. Oynayıp mat edeceksin!" Ersinan odaya gelişinden daha canhıraş bir inleme ile tepki gösterir. rakip bir güzel kandırmıştır.